T.C. (…) CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA,
BİLİRKİŞİ RAPORU
DOSYA NO : 2012/(..)
MÜŞTEKİ : X
SÜPHELİ : 1 – S. S
2- B.B. V.
3- M.V.
SUÇ : Hakaret (TCK. m.125)
I – BİLİRKİŞİYE VERİLEN GÖREV
(…) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görevlendirmesi uyarınca, şüpheliler tarafından müşteki hakkında kullanılan ifadelerin hakaret suçunun maddi unsurlarını oluşturup oluşturmadığı hakkında inceleme yapılması amacıyla 2012/ … sayılı dosyası tarafımıza tevdi edilmiştir.
II – HADİSENİN GELİŞİMİ
1 – Müşteki X vekili tarafından … Cumhuriyet Başsavcılığı’na ibraz edilen … havale tarihli şikayet dilekçesinde özetle; “B.. TV TELEVİZYON ve YAYINCILIK A.Ş. ye ait B… TV adı ile ulusal çapta yayın yapan özel televizyon kanalının .. 2012 tarihli, ‘B.. Sultanı’ adlı magazin programında, müşteki hakkında kullanılan ‘cehennemin dibine sen gideydin, hiç mi vicdanın yok, hem kelsin hem fodul’ şeklinde, hakaret ve sövme niteliğinde olan, müştekinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olan, şeref ve haysiyetini rencide edici ifadeler kullanan şüpheliler hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125 inci maddesinde düzenlenen hakaret suçu kapsamında kamu davası açılması” talep edilmiştir.
2– Şüpheli B B V. kollukta vermiş olduğu 07.06.2012 tarihli ifadesinde özetle; “…2011 tarihinde (…) 7 yaşında ki oğlunun bisikleti ile ara sokakta trafiğe kapalı alanda gezerken X. isimli ehliyeti dahi olmayan bayanın kullandığı aracın oğluna çarpması neticesinde oğlunun aracın altında kalarak feci şekilde can verdiğini, bu olay sonrasında X hanımın olay yerinden Y isimli bayanla kaçtığını, 3 saat sonra bu olayla ilgili ifade verdiklerini ve jandarma tarafından olayın üzerinden 3 saat geçtikten sonra kaza raporu tanzim edildiğini, bu raporda kazayı Y isimli bayanın yaptığının kayıtlara geçtiğini, çünkü Y. hanımın ehliyeti olduğunu, X hanımın ehliyetsiz olduğundan dolayı Y hanımın suçu kabullendiğini, kaza anında X hanımın sağ kolunda ortopedik sabitleyici olduğunu görenler bulunduğunu ve bu şekilde bu bayanın araç kullanarak resmen oğlunun ölümüne sebep olduğunu, kaza tespit tutanağında aracı Y hanımın kullandığını belirtir rapor tanzim edilince X hanımın tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldığını, S. hanımın da serbest kaldığını, bu hususta davanın görüldüğünü ve dava neticesinde oğlunu öldüren bayanın X hanım olduğunun tespit edildiğini ve kendisinin tutuklanarak cezaevine teslim edildiğini, 3 ay tutukluluktan sonra ifade tarihi itibariyle serbest dolaştığını, bu olayın kamuoyuna mal olduğunu ve gerek kendisini gerek eşini kanal programlarına davet ettiklerini, ancak kendilerinin kabul etmediğini, en son S. S.’ın B. TV de yayınlanan programına 06.01.2012 tarihinde annesi ve kayınpederi M. V. ile birlikte katıldığını, programda ne kendisinin ne de annesinin ve babasının kesinlikle kimseye hakaret etmediğini, isim dahi kullanmadıklarını, mahkeme kararları ile ilgili yorum yapmadıklarını, ancak şikayet dilekçesinde belirtilen hakaret içerikli sözleri S. S.’ın kullandığını, kendisinin bu programa katılmaktaki amacının kendisinin oğlunu ehliyetsiz bir sürücü yüzünden toprağa verdiğini, başka canlar yanmasın herkese ibret olsun diye katıldığını, kendisinin X isimli bayana hakaret etmesinin söz konusu olmadığını, çünkü oğlunun ölümü olayı ile ilgili mahkemenin karar verdiğini ve kendisinin suçlu bulduğununu, kendisi ile hiçbir şekilde bir ilgisi ve alakası olmadığını, sadece hukuk mücadelesini bir anne olarak sürdürdüğünü” beyan etmiştir.
Şüpheli M.V., kollukta verdiği 22.05.2012 tarihli ifadesinde özetle; program sırasında konuşulanlara kendisinin de yorum yaptığını, 8 yaşında bir torununu kaybetmiş dede olarak yorum yapmaya hakkı olduğunu düşündüğünü, konuşmalarında X.’a hakaret etmediğini ve kişilik haklarını zedelemediğini, ayrıca adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmediğini, torununun öldüğü kazanın aşikar bir durum olduğunu ve olay olduğu günden bu yana zaten basın tarafından takip edildiğini, suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir.
3- Dosya münderecatında yer alan, B. Tv Yayın Kuruluşunda …2012 tarihinde yayınlanan “B.. Sultanı” adlı programa ilişkin DVD incelenmiş olup, mezkur programda şüpheli S. S. özetle; “Sen o çocuğun canını alıyorsun ve senin sürücü ehliyetin yok…Allahtan ki peşini bırakmamışlar…beni izliyor musun izlemiyor musun umurumda değil…senin hiç mi vicdanın yok…suçlu cezasını çekecek…cehennemin dibine sen gideydin, nasıl gidiyordun, o adada hangi hızla gidiyordun…Bu suçu işleyenin ehliyeti yok…kendini savunacak hiçbir şeyi yok…sen tabiri caizsse hem kelsin hem fodul..ne demek ya oradan gelecek de burada ehliyeti de yok gelecek benim çocuğumu Allah esirgesin öldürecek..onun tırnağımla alırım be gırtlağını..” şeklinde sözler sarf etmiştir.
III – İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
Hakaret suçu, TCK.’nun ikinci kısmının “şerefe karşı suçlar” başlıklı sekizinci bölümünde 125 inci maddede; (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle islenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, işlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Hakaret suçunu oluşturan ilk seçimlik hareket, somut fiil isnadıdır. Hakaret suçunun mevcudiyeti için, failin mağdura belirli bir fiil ya da olgu isnat etmesi gereklidir. İsnat olunan fiilin “somut” (belirli) sayılabilmesi için şahsa, konuya, yere, zamana ve şekle ait birtakım tamamlayıcı unsurların gösterilmiş olması gereklidir. Bununla beraber unsurların hepsinin birlikte ve teker teker söylenmesi lazım gelmeyip, fiil veya maddeyi teşhise yetecek miktarda açıklık bulunması kâfidir. Somut bir olgunun isnadı bulununca, bu maddenin hakikate uygun olup olmaması, suçun teşekkülüne tesir etmez.
İsnat edilen fiil veya olgunun ne zaman tahkir edici olduğunu tespit etmek zordur. Bunun için bazı ayrımlarda bulunmak gerekir: Bir kere bazı fiiller vardır ki, bunlar özlerinde ahlaka aykırı ve tahkir edici sayılır ve bunların isnadı mutlak surette suç teşkil eder. Mesela; hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık fiilleri bu kabildendir.
Yine bir kimseye suç teşkil eden bir eylemin isnat edilmesi halinde de hakaret suçu oluşur. İsnadın başkasının onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması yeterlidir.
Sövme, somut bir fiil isnadı ihtiva etmeyen, her hangi bir olayla ilişkilendirilmeyen, şeref ve haysiyeti rencide eden, aşağılayan, hor gören her türlü isnatlardır. Böylece “sövme”nin varlığı açısından kişiyi toplum nezdinde küçük düşüren, inciten, şeref ve itibarı zedeleyen hareketlerin mevcudiyeti aranacaktır. Sövme, somut olayda türlü şekillerde işlenebilir. Sövme teşkil ettiği hususunda tereddüde düşülen tabirlere anlam verilirken bölgesel özellikleri, fiilin gerçekleştirildiği bölgede o kelimelere verilen anlamı, örf ve âdeti, kamuoyunu, fiilin işlenmesi sırasındaki hal ve şartları dikkate almak lazımdır[1]. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan”, “fahişe”, “hırsız”, “manyak” denmesi sövme kapsamındadır. Yargıtay verdiği kararlarda; “senin geçmişini sinkaf edeceğim, seni düzeceğim”[2], “O… polis i…ne söyle, müdürünü getirip onun yüzüne tükürteceğim, anasını avradını.. edeceğim”[3], “senin kocan maymuna benziyor”[4], “soyguncular, hırsızlar”[5] tarzındaki ifadeleri sövme kapsamında değerlendirmiştir.
Fiil, mağdurun şeref ve saygınlığına tecavüz teşkil etmelidir. Nitekim TCK.’nun 125 inci maddesinin 1 inci fıkrasında; “…şeref ve saygınlığı rencide edebilecek… şeref ve saygınlığına saldıran…” denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir. Kişinin manevi tamamlığını ifade eden şeref kavramı, biri sübjektif (iç şeref) diğeri ise objektif (dış şeref) olmak üzere iki anlam ifade eder. Sübjektif veya iç şeref; ferdin kendi haysiyeti hakkında beslediği fikir ve düşüncedir. Objektif veya dış şeref; insanların ve özellikle vatandaşların o kişi hakkında düşündüklerinden ibarettir.
Hakaret suçu kasten işlenebilen suçlardandır. Failin belli bir saikle hareket etmesi şart değildir, yaptığı hareketin, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğunu bilmesi ve bunu istemesi yeterlidir.
Somut olayda, hakaret suçu yönünden önem arz ettiğini düşündüğümüz düşünceyi açıklama hürriyeti ve eleştiri hakkı üzerinde de kısaca durmak gerekir.
Düşüncenin açıklanması hürriyeti, kişiye beğenmediği uygulamaları tenkit etme, düşüncelerine uygun şekilde davranabilme ve doğru olduğuna inandığı fikirlerini başkalarına kabul ettirme imkânlarını vermektedir. Düşünce hürriyeti, temel insan haklarından biri olup, gerek ulusal gerekse uluslar arası düzenlemelerde güvence altına alınmış ve bu özgürlüğün sınırlanma şartları da yine bu düzenlemelerde belirtilmiştir.
Düşünce hürriyetinin sınırlandırılmasına ilişkin genel düzenlemeler Anayasanın 26 ncı maddesinin 2 nci fıkrası ile yine aynı doğrultuda olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasında bulunmaktadır. İHAS.’ın 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrasına göre; “kullanılması vazife ve mesuliyeti tazammun eden bu hürriyetler demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak, milli güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya amme emniyetinin, nizamın muhafazasının, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli haberlerin ifşasına mani olunması veya adalet kuvvetinin üstünlüğünün ve tarafsızlığının sağlanması için ancak ve kanunla, muayyen merasime şartlara tahditlere veya müeyyidelere tabii tutulabilir” denilmektedir.
Eleştiri hakkı da kaynağını düşünce hürriyetinden alır. Eleştiride çeşitli olaylar açıklanmakla yetinilmemekte, hadiseler ve bunlar içinde adı geçen kimselerin tutum ve davranışları hakkında değerlendirmeler yapılmaktadır. Açıklanan düşünce ve kanaatler eleştiri niteliğinde olunca, onun bir övgü olmaması, sert ve haşin olması doğal bir sonuçtur. AİHM kararları da dikkate alındığında bir eleştirmenin kendi görüşleri doğrultusunda, belirli olayları değerlendirmesi ve bunu yaparken de, sert ifadeler kullanması, çeşitli icraatları tasvip etmediğini belirtmesi meşru bir davranıştır[6]. Eleştiri, özellikle kamuoyunda ilgi çeken, tepki toplayan olaylar, bireyler üzerinde öfke, üzüntü, kaygı, yaratan, hadiselere konu olan kimselere yönelik olduğunda, ifade edilen sözlerin eleştiri sınırlarını zorlaması, içeriğinin, sert, acımasız, incitici, ağır olması da doğaldır. Hiç şüphesiz ki, özellikle bu tip durumlarda bireylerin verdikleri tepkiler, ifade edilen ağır sözler, düşünceyi açıklama hürriyeti ve eleştiri hakkı kapsamında, demokratik toplumun vazgeçilmez bir koşulu olarak kabul edilmeli ve değerlendirilmelidir. Tabidir ki, demokratik toplumda olağan karşılanması gereken bu türden ifadelerin, eleştiri hakkı kapsamında hukuka uygun sayılması gerektiği açıktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Handyside/İngiltere kararında, düşünce özgürlüğünü; “..demokratik toplumun başlıca temel taşlarından, kişinin ilerleyip gelişmesinin asal koşullarından birini teşkil eder. 2 nci fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla bu özgürlük sadece itibar gören veya zararsız yahut önemsiz sayılan haberler ya da fikirler bakımından değil, aynı zamanda devlet yahut halkın bir bölümü için aykırı, kural dışı, şaşırtıcı veya endişe verici cinsten olanlar için de geçerlidir. … demokratik toplumun vazgeçemeyeceği çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereği budur” şeklinde ifade etmiştir.
Yukarıdaki genel açıklamalar ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde somut olayı değerlendirdiğimizde;
Davaya konu, B. Tv isimli televizyon kanalında …2012 tarihinde yayımlanan soruşturma konusu ifadelerin yer aldığı program sırasında, X’un direksiyonunda olduğu aracın çarpması neticesinde ölen çocuğun annesi olan B.B. V.’nın kazaya, bunu takip eden süreçte yaşadıkları zorluklara ve devam etmekte olan davanın tutukluluk ile ilgili olan kısımlarına değindiği, program sunucusu S. S.’ın, çocuğun ölümü ile sonuçlanan olaydan dolayı duyduğu üzüntüyü müteaddit defalar ifade ettiği, X’un ehliyetinin bulunmamasına ve …. sında gerçekleşen kazanın aşırı hız sebebiyle oluşmasına yönelik öfkesini dile getirdiği, program sırasında S.S.’ın “sen o çocuğun canını alıyorsun ve senin sürücü ehliyetin yok”, “Allahtan ki peşini bırakmamışlar”, “beni izliyor musun izlemiyor musun umurumda değil”, “senin hiç mi vicdanın yok”, “suçlu cezasını çekecek” “cehennemin dibine sen gideydin, nasıl gidiyordun, o adada hangi hızla gidiyordun”, “bu suçu işleyenin ehliyeti yok”, “kendini savunacak hiçbir şeyi yok…sen tabiri caizsse hem kelsin hem fodul”, “ne demek ya oradan gelecek de burada ehliyeti de yok gelecek benim çocuğumu Allah esirgesin öldürecek”, “onun tırnağımla alırım be gırtlağını” şeklinde ifadeler kullandığı görülmektedir.
Mezkur televizyon programında bahsi geçen trafik kazasının, bir süre basın-yayın organlarında haber konusu yapıldığı[7]anlaşılmakta olup, kamuoyuna mal olmuş bahse konu vahim olayın vermiş olduğu derin üzüntü, öfke duygusu altında gösterilen tepkilerin, bu kapsamda yapılan tenkitlerin, eleştirilerin ağır ve acıtıcı olması doğal ve kaçınılmazdır.
Nitekim, olayın gerçekleşme biçimi, meydana gelen ölüm hadisesi ve ölen kişinin 7-8 yaşlarında bir çocuk olması nazara alındığında, hadisenin teşkil ettiği vahamet itibariyle, toplumda ve özellikle çocuk annesi olan bireyler nezdinde daha büyük bir öfke yaratmasının olağan ve anlaşılır olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Bahse konu televizyon programı bütünüyle incelendiğinde, olayın, müştekinin şahsından bağımsız olarak tüm yönleriyle ele alındığı ve şüphelilerin konu üzerinde, olayın vahametinin verdiği öfke ve üzüntü içinde birtakım açıklamalar yaptıkları, bu ifadelerde genel hatlarıyla olayın gerçekleşme biçimi, olayın öncesi ve sonrasının ayrıntılı biçimde irdelendiği ve esas olarak olayın vahameti üzerinde durulduğu,
Program sunucusu S.S.’ın, yayın sırasında kullandığı anlaşılan “hem kel hem fodul” deyiminin Türk Dil Kurumu sözlüğünde “yetenekli olmadığı hâlde üstünlük taslayanlar için kullanılan bir söz”[8] olarak ifade edildiği, bahse konu sözlerin, onur, şeref ve haysiyeti incitici nitelikte olmadığı, “cehennemin dibine gitseydin..” (ve devamındaki ) ifadelerin ise, olayın vahameti çerçevesinde ağır eleştiri, tenkit olarak nitelendirildiği,
Basın-yayın organlarında defalarca haber konusu yapılmış, kamuoyunun ilgisini ve tepkisini çekmiş, suç teşkil eden ve bir çocuğun ölümüyle sonuçlanan hadisenin, televizyon programında ele alınarak tartışılmasının ve bu çerçevede ehliyetsiz araba kullanırken bir çocuğun ölümüne sebebiyet verdiği anlaşılan müşteki hakkında kullanılan ifadelerin acıtıcı, incitici ve sert olmasının, demokratik toplumun vazgeçilmez unsurları olan ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında kabul edilebilir olduğu ve eylemin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği, bu itibarla mezkur ifadelerin eleştiri hakkı kapsamında hukuka uygun olduğu (TCK m.26/1), hakaret suçunun unsurlarının gerçekleşmediği kanaatindeyiz.
IV – SONUÇ
Yukarıda arz ve izah olunan sebeplerle;
Tarafımıza tevdi edilen “B. Sultanı” isimli televizyon programında 06.01.2012 tarihinde yayımlanan ve şüpheliler S.S. ile B.B.V., M.V. tarafından müştekiye yönelik anlatımlarda yer alan ifadelerin düşünce ve kanaatleri açıklama hürriyeti, eleştiri hakkı kapsamında hukuka uygun olduğu, somut olayda TCK.’nun 125 inci maddesinde düzenlenen hakaret suçunun unsurlarının gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Nihai takdir Sayın Savcılık Makamına ait olmak üzere saygıyla arz edilir.
[1] Bkz. Önder, s.243; Erman, Hakaret, s.114; Gözübüyük, A. Pulat, Alman, Fransız, İsviçre ve İtalyan Ceza Kanunlarıyla Mukayeseli Türk Ceza Kanunu Gözübüyük Şerhi, C.: II, (Hususi Kısım-Cürümler), 5. Bası, İstanbul tarihsiz, s.231, 232; Özütürk, Nejat, Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, C.: I, 2. Bası, İstanbul 1970, s.518, 519.
[2] Yarg. 2. CD. 04.02.1999, 12497/740 (Kubilay Taşdemir-Ramazan Özkepir, Son Değişikliklerle İçtihatlı Türk Ceza Kanunu, Ankara 1999, s.1158).
[3] Yarg.09.04.1999, 2302/3265 (Malkoç, İsmail, Açıklamalı-İçtihatlı Türk Ceza Kanunu, Ankara 1999, s.1095).
[4] Yarg. 4. CD. 07.10.1997, 7847/7997 (Yaşar, s.1145).
[5] Yarg.4.CD.07.05.1997, 1630/1878 (Yaşar, s.1146).
[6] Erman, Sahir, Hakaret ve Sövme Suçları, 2. Baskı, İstanbul 1989, s.170.
[7] Konuyla ilgili haber linklerine iş bu raporda yer verilmiştir.
[8] Bkz. http://www.tdk.gov.tr/